Allah'ın Varlığının Delilleri
Mehmet Kırkıncı
Varın ispatı, yokun ispatından her zaman daha kolaydır.
Bir elma cinsinin yeryüzünde bulunduğunu, bir tek elmayı
göstermekle ispat edebiliriz. Halbuki yokluğunu iddia eden
kimse bütün yeryüzünü, hatta kainatı dolaşıp, ancak ondan
sonra onun yokluğunu ispat edebilir. Bu ise, imkansızlık
çapında bir zorluk demektir. Öyleyse diyebiliriz ki; yok,
hiçbir zaman ispat edilemez...
Bir sarayın kapılarından 999'u açık, biri kapalı olsa, kimse
o saraya girilemeyeceğini iddia edemez. İşte inkarcı,
devamlı surette kapalı olan o bir tek kapıyı nazara verip
onu göstermek ister. Aslında o kapı da, o inkarcı ve onun
gibi olanların gözlerine çekilmiş perde sebebiyle onların
ruh dünyalarına kapalıdır. Mümin için kapalı kapı yoktur.
Yeter ki gözlerini yummasın!... Zaten 999'u herkese açıktır.
Hem de ardına kadar...
İşte o kapı ve delillerden birkaçı :
İmkân Delili: İmkân, birşeyin olması ile olmamasının
eşit ihtimale sahip olması demektir. Günlük konuşmalarımızda
da mümkün derken olabilir de olmayabilir de manasını kast
ederiz. Yaratılmış olan her varlık bize şu gerçeği haykırır:
Benim olmamla olmamam eşit idi. Şu an ben varsam, var olmamı
yoklukta kalmama tercih eden biri var demektir. O ise ancak
Allahtır.
Hudus delili: Hudus, sonradan olma demektir.
Hudusun en büyük delili değişmedir. Bir varlıkta değişme
varsa, bu hareketin bir ilk noktası olacaktır. İşte o
noktadan önce o şey varlık sahasına çıkmamıştı. Henüz
yoklukta iken var olmayı kendi kendine irade edemeyeceğine
ve buna güç yetiremeyeceğine göre bu var oluş Allah’ın
yaratmasıyla gerçekleşmiş demektir. Maddenin termodinamik
kanununa göre sürekli yokluğa doğru kayması, kainatın
durmadan genişlemesi, güneşin süratle tükenişe doğru yol
alması gibi hadiseler, bu varlık aleminin bir başlangıcı
olduğunu gösteriyor.
San'at: Atomdan insana, hücreden galaksilere kadar
bütün kainatta, ince ve baş döndürücü bir sanat göze
çarpmaktadır. Evet, bir baştan bir başa kainattaki her eser
şu özelliklere sahiptir:
• Büyük sanat değeri taşır.
• Çok kıymetlidir.
• Çok kısa zamanda ve çok kolay yapılmaktadır.
• Çok sayıda olmaktadır.
• Karışık ve çeşit çeşittir.
• Devamlıdır.
Halbuki, kısa zamanda, çok sayıda, kolay ve karışık yapılan
işlerde san'at ve kıymet olmaması gerekir. Ancak yapan Allah
(c.c.) olursa, o zaman her şey değişir ve zıtlar bir araya
gelebilir!..
Devir ve Teselsülün Muhal olması: Devrin muhal
olduğu şu misalle açıklanıyor. Bir yumurtayı tavuğun
yaptığını iddia eden adama soruyorsunuz. Tavuğu kim yaptı?
Buna karşılık onun çıktığı yumurtayı gösteriyor. Buna göre
tavuğu aradan çıkardığımızda yumurta yumurtayı yapmış
oluyor. Bu ise muhaldir. Teselsül ise bir şeyin silsile
halinde ta ilk noktasına kadar gidip o ilk varlığı kimin
yaptığını sormak suretiyle Allah’ın varlığını ispat
metodudur. Yani bu meyveyi şu ağaç yaptı, o bir önceki
meyveden oldu, o da bir önceki ağaçtan. Böylece ilk ağaca
yahut ilk meyveye kadar varıyor ve soruyoruz : Bunu kim
yarattı diye .
Kur'an yolu devir ve teselsülden çok farklıdır. Yumurtayı
kim yaptı? Yahut meyveyi kim yaptı? sorusunun cevabı,
doğrudan doğruya, “Allah yarattı” diye cevap verilir. İlim,
irade, şefkat, merhamet kavramlarından bir nasibi olmayan,
insanı tanımayan, hikmetten, sanattan anlamayan bu
sebeplerin (tavuğun ve ağacın) sonucun yaratılmasında hiçbir
tesirleri olmadığı ispat edilir. Böylece devir yahut
teselsül deliline gerek duyulmaz.
Hikmet ve gaye delili: Her varlıkta kendisine mahsus
bir gaye, bir maksat, bir fayda takip edildiği göze
çarpmakta ve hiçbir şeyde gayesizlik, manasızlık ve israf
sayılacak herhangi bir durum müşahede edilmemektedir.
Hâlbuki, ne madde aleminde, ne bitki ve hayvanat dünyasında,
ne de eşya ve hadiselerde şuur ve idrak mevcut değildir ki,
bu gayeler silsilesi takip edilebilsin. Öyle ise, kainattaki
bu şuurlu işleyişi ve bu hikmet ve gayeleri ancak Allaha
isnat etmekle makul bir yol tutmuş olabiliriz.
Yardımlaşma delili: Yağmurun toprağın imdadına, güneşin gözlerin yardımına koşmalarından, ta havanın kanı temizlemesine kadar, bu alem bir yardımlaşma hareketiyle adeta dolup taşmaktadır. Bu yardımlaşmayı yapan taraflar birbirlerini tanımamakta, bilmemektedirler Öyle ise bu merhametli icraatı sebeplere vermek mümkün değildir.
Temizlik: Kainattaki nezafet ve temizlik, başlı başına bir delil olarak, bize Kuddüs ismiyle müsemma bir Zat'ı (c.c.) anlatmaktadır. Toprağı temizleyen bakteriler, böcekler, karıncalar ve nice yırtıcı kuşlar; rüzgar, yağmur ve kar; denizlerde buzullar ve balıklar; gezegenimizde atmosfer, uzayda kara delikler; bünyemizde kanımızı temizleyen oksijen ve ruhumuzu sıkıntılardan kurtaran manevi esintiler, hep Kuddüs isminden haber vermekte ve o ismin arkasındaki Zat-ı Mukaddes'i göstermektedir.
Simalar: Herhangi bir insanın siması, en ince
teferruatına kadar kendisinden evvel geçmiş milyarlarca
insandan hiçbirisine birebir benzememektedir. Bu kaide,
kendisinden sonra gelecekler için de aynen geçerlidir. Bir
cihette birbirinin aynı, diğer cihette birbirinden ayrı
milyarlarca resmi küçücük bir alanda çizip, sonra da
kendileri gibi olması mümkün, milyarlarca resimden ayırmak
ve her şeyi sonsuz ihtimal yolları içinde bir yola ve bir
şekle sokmak, elbette ve elbette yarattığı her varlığı, hem
de hiç kapalı bir yanı kalmamak üzere bilen ve o varlığa
istediği şekli vermeye gücü ve ilmi yeten Cenab-ı Hakk'ı en
sağır kulaklara dahi duyuracak kuvvette bir ilandır.
Fıtrat ve Vicdan Delili: Allah'ı tanımanın
sayılamayacak kadar çok delil ve işaretleri insanın
yaratılışında, fıtratında mevcuttur. Bunlardan birkaç örnek:
İnsan fıtratı ve vicdanı her nimetin mutlaka şükür
istediğini bilir. Bir peygambere kavuşmuş ve hidayete
ermişse şükrünü Allaha yapar. Aksi halde batıl mâbutlara
tapar. Bu tapma insan vicdanın insanı zorlamasıyla
gerçekleşir. Güzelliği takdir hissi de insan fıtratında
mevcuttur. Sergiler, fuarlar bu his ile gerçekleşir. İnsan
bu yaratılışının gereği olarak, şu sema yüzünde sergilenen
yıldızları, zemin yüzünde boy gösteren çiçekleri, ağaçları,
ormanları dolduran ceylanları, aslanları, denizlerde
kaynaşan balıkları seyretmek ve onlardaki İlâhî sanatın
mükemmelliğini takdir etmek durumundadır.
Tarih: Dinler tarihi şahittir ki, insanlık hiçbir
devrini dinsiz geçirmemiştir. Batıl, hatta gülünç dahi olsa,
hemen her devirde bir dine inanmış ve bir manevi sistemi
takip etmiştir. İnsan fıtratına inanma duygusunu Allah
koymuştur ve insan O’na (Allah’a) inanmakla mükelleftir.
Kur'an: Kur'an-ı Kerim'in Kelamullah olduğunu ispat
eden bütün deliller, aynı zamanda Cenab-ı Hakk'ın varlığını
da ispat eder durumdadır. Kur'an'ın Allah kelamı olduğuna
dair yüzlerce delil vardır. Bunlar, Kur’an ile alakalı İslam
kaynaklarında en ince teferruatına kadar mevcuttur. Bütün bu
deliller, kendilerine mahsus dilleriyle "Allah vardır"
derler.
Peygamberler: Peygamberlerin ve bilhassa Peygamberler
Efendisi İki Cihan Serveri'nin (a.s.m) peygamberliğini ispat
eden bütün deliller de, yine Cenab-ı Hakk'ı anlatan
delillere dahil edilmelidir. Zira Peygamberlerin
varlıklarının gayesi, Tevhid; yani Allah'ın varlık ve
birliğini ilan etmektir. Öyleyse, her peygamberin kendi
peygamberliğini ispat eden bütün delilleri, aynı zamanda,
Cenab-ı Hakk'ın varlığına da delil olmaktadır. Bir
peygamberin hak nebi olduğunu ifade eden bütün deliller,
aynı kuvvetle, hatta daha da öte bir kuvvetle "Allah
vardır ve birdir" demektedir.
0- 1- 2- 3- 4- 5- 6- 7- 8- 9- 10